27 May 2012

Piyano'nun Kralı (Rubinstein'in Hayatı)

Anton Grigoryeviç Rubinstein, ilk olarak Demon yani İblis operasını duyduğum zaman dikkatimi çeken bir isim oldu. Neden böyle bir isim konulur ve içeriğindeki müzikler insanı nasıl bir psikoloji içerisine sürükler ?
Müzikler beklediğimden daha farklı çıktı ama Rubinstein'in hayatını araştırmama ve tabii ki sizlere yazmama engel olamadı. 

The Demon'dan bir bölüm

Rubinstein, Avrupai yaklaşımı ile Rusya’da müzik alanındaki eksiklikleri fark etmiş ve birçok önemli Rus bestecinin yetiştirilmesi için bir yol açmıştır. 

Öğretmenlik, piyanistlik ve orkestra şefliği Rubinstein'in ünvanlarının en başında gelir. Ancak, esas tarihe ismini yazdırmasına yardımcı olan çalışması, Rusya’da ilk konservatuar olan St.Petersburg konservatuarının kurucusu olmasıdır. Dahası kardeşi ile beraber, Moskova konservatuarını da kurmuştur. 
İstediği gibi önemli bir besteci olamamıştır belki ama ‘Piyano’nun Kralı’ lakabını alması virtüözün müzik bilgisini bizlere açıkça gösterir.

Rubinstein, bugunki Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Podolya bölgesinde, Yahudi kökenli bir ailenin mensubu olarak 1829 senesinde dünyaya gelir. Aile, Rubinstein 5 yaşında iken Rus Ortadoksluğuna geçer. 
Alman annesi daha 5 yaşındayken, kendisine piyano dersleri vermeye başlar. Yeteneği ile dikkat çeker elbet. Ve derslerine başlamasının üzerinden daha 2 sene bile geçmeden, Fransız piyano öğretmeni Alexander Villoing’in dikkati çekerek, burslu öğrencisi olarak çalışmalara başlar. İlk konserini 9 yaşında Moskova’da verir. Genç yaşta gelen başarı, 12 yaşında piyano öğretmeni ile çıktığı konser turnesinde kendini iyice gösterir. Turne kapsamında Paris’te Chopin ve Liszt'in önünde çalar Rubinstein. Üstün yetenek karşısında yorumsuz kalamayan Liszt, kendisinin mutlaka Berlin'de eğitim alması gerektiğini savunur. Ancak, kendisinden farklı şeyler bekleyen öğretmeni elbet bu  öneriyi kulak arkası eder. Öneriyi annesi ciddiye alır ve 1844 senesinde kardeşi Nikolay Rubinstein ile beraber Berlin’e giderek, müzik eğitimi almaya başlar. Almanca, Fransızca ve İngilizceyi ana dili gibi konuşur. İtalyanca ve ispanyolca ise, okuyabildiği diğer dillerdir. 

Köklü bir müzik eğitimini tamamlar ve Avrupa’da gördüğü müzik eğitim sistemini ülkesinde de uygulamak arzusu içinde Rusya’ya geri döner. Verdiği müzik dersleri ve kraliyet sarayında sıklıkla performansta bulunması ile, 1852 senesinde Rusya’da bir anda önemli bir müzik figürü halini alır. İlk operası ‘Dmitri Donskoy’ Petersburg’ta bulunan Bolşoy tiyatrosunda sergilenir. 1859 senesinde Rus kraliyet müzik topluluğu kurarak müzik eğitimi için gerekli olan temel eğitim birimlerini kurmaya başlar.  3 sene sonra ise St. Petersburg konservatuarını faaliyete geçirerek ilk yöneticisi olarak tarihe geçer. Tüm bu yaptığı yatırımlar ile, önceden bahsettiğimiz Rus 5'leri ile ters düşer elbet ama almış olduğu Avrupa temeline okadar güvenmektedir ki, yoluna hızla devam eder. 
1867 senesinde görevini Nikolay Zaremba’ya devrederek, yaklaşık 20 yıl süren yoğun müzik çalışmalarına ve dünya turnelerine başlar. 
İblis (Demon) operası, Okyanus senfonisi, Babil kulesi ve İsa oratoryoları gibi önemli eserlerini bu dönemde besteleyen Rubinstein’in 19 operası, 6 senfonisi, 4 piyano sonatı, 5 piyano konçertosu ve birçok çeşitli melodisi bulunur.

Alman romantizmine hayrandır. Mendelsshon'dan etkilenmiştir, Beethoven idolüdür. Batıya yönelik akademik anlayışı temsil eden Rubinstein, 1887 senesinde Rusya’ya geri dönerek konservatuar standartlarını arttırmak amacı ile tekrar yönetici koltuğuna oturur. 4 senelik görev süresince seviyesi yeterli olmayan öğrencileri ve öğretmenleri kovar, giriş ve eğitim sınav sistemini daha katı kurallar üzerine oturtur. Yeteneğine inandığı öğrencilerine ise, özel piyano dersleri verir.

Beethoven’a benzerliği nedeni ile kendisine ‘Van II’ lakabı da takılan Rubinstein'ın, Beethoven'ın oğlu olduğu tezi bile vardır. Döneminde Liszt ile rakip olarak kabul edilmiştir. Müziğinde Mendelsshon, Chopin ve Schumann tınılarının olduğu dikkat çeker. 
Dahası, ne yerleşik klasikler, ne de Stravinski ve Prokofyev’in yaptığı yeni Rus stili ile rekabet edemeyecek olan Rubinstein’in zamanının tutucu Avrupa kurallarına bağlı kalması nedeni ile eleştirelere maruz kalmıştır. 

‘Ruslara göre Almanım, Almanlara göre Rus; Yahudilere göre Hristiyanım, Hristiyanlara göre Yahudi. Piyanistlere göre besteciyim, bestecilere göre piyanist. Klasikçilere göre yenilikçiyim, yenilikçilere göre geri kafalı. Sonuç, ben ne balığım, ne de kuş – ben sadece değersiz bir bireyim’ diyerek, kendisini koydukları konumu net bir şekilde anlatan Rubinstein, 1894 senesinde Petersburg’ta son konserini vererek, kalp rahatsızlığından ölür.


St. Petersburg’ta yaşadığı sokak adına ithaf edilmiş olan Rubinstein, bugün Tihvin mezarlığında bulunmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder