Klasik besteciler, daima klasik kalacak diye bir kural yok ya. 20. Yüzyıl
Rus bestecileri buna en güzel örnek bence. Netice de Rus bestecileri, sürekli
yenilik arayışı içerisinde olan ve kendini bulmaya çalışan bir müzik
kültürünün insanları. Bestelerini Batı kültüründen ayırmak ile başlayan akım, hep ‘farklılaşma’ arayışı içerisinde olmak
şeklinde devam etmiş bana
kalırsa.
İşte Sergey Prokofyev’de
bu isimlerden biri. 20 yüzyılın önemli bestecilerinden biri olan Prokofyev aynı
zamanda piyanist, senfonici ve başarılı bir operacı
olarak adından bahsettirir. Hem klasik, hem modern eserler vermesine rağmen ‘modern besteciler’ sınıfına dahil.
Hayatına gelirsek.... Aslında Çarlık
Rusya’sı döneminde dünyaya gelen Prokofyev, klasik Rus bestecileri gibi başlar hayatına. Bugün Ukrayna sınırlarında bulunan
Sontsovka Rus köyünde 1891 senesinde dünyaya gelir. Anne piyanist, baba zengin
bir ziraat mühendisi. Anlayacağınız hem eğitmeni, hem finansörü var kendisinin ta doğuştan :) Ortam henüz
rahat. Dolayısıyla 5 yaşındayken
annesinden piyano dersleri alarak müzik eğitimine başlar. Belki ‘dahi’ çocuk olduğunu söylememiz zor ama gerçekten yetenekli bir çocuk.
Daha küçücük yaşlarından kendisine
‘Küçük köpek yavruları’ ismini verdiği bir not
defteri edinir ve beğendiği müzik temalarını not etmeye başlar. Babasından
ise satranç öğrenir. Satranç
Prokofyev’in hayatındaki ikinci önemli ilgi alanı olarak kalacaktır.
Annesi ile sık sık St. Petersburg
ziyaretleri yapar. Bu sayede sergilenen her yeni Rus eserini izleme, dinleme
imkanı bulur. Dahası içerisinde bulunduğu müzik
ortamları, önemli isimler ile tanışmasını sağlar. İşte bu
ziyaretlerden birinde tanışır Aleksandr
Glazunov ile. Sene henüz 1904, Prokofyev 13 yaşında ama Glazunov Prokofyev’in yeteneğinden inanılmaz etkilenir. Kafasına takmıştır artık, Prokofyev konservatuarda okumalıdır. Aileyi
ikna eder ve Prokofyev St. Petersburg konservatuarına giriş yapar. Rusya’nın hala müzik alanında önemli bir
dönemidir. Rimski-Korsakov öğretmeni olur, daha
17 yaşındayken konser verecek imkanlar sunulur. İlk konserine ise piyanist olarak çıkar. 10 sene süren eğitimini gerçekten çok yüksek dereceler ile bitirir. Hatta
bitirme projesi olan eseri ile Rubinstein ödülü kazanır, hediye olarak ise bir
piyano alır. Hediyenin başka ne olmasını
bekleyebilirdik ki zaten.... Eğitimi uzun sürmüş olabilir Prokofyev’in ama isminin mezun olduğu zaman bilinmesi buna değdiğinin ispatı.
İddialı bir kişilik Prokofyev. Okul döneminde arkadaşları tarafından kibirli ve aykırı olarak değerlendirilirmiş. Hatta
müzik çevreleri tarafından ‘müzik isyancısı’ şeklinde adlandırılmış. Çalışmalarında ısrarcı,
sonuca odaklı olması da neden başarılı olduğunu gösteriyor. Çalışma hırsı onu kariyeri ile alakalı cesur kararlar almak
konusunda da çok cesaretlendirmiş bence.
Örneğin mezuniyet sonrası Rusya için kötü bir zaman birimidir.
Ekim devrimi gelir çalar kapıyı. Aslında Prokofyev’in Bolşeviklere kin güttüğünü
söylemek zor. Şöyle ki, devrim
geliyorsa her alanda geliyordur diye heyecanlanır Prokofyev. Müzik ve sanat
ortamı da bambaşka olacaktır ona
göre. Ama pek öyle olmaz. Hatta bırakın sanat devrimini, yenilikçi, deneysel
müziğini rahat çalışamayacağını fark eder. Çözümü ise ülkesini terk etmekte bulunur.
İlk seçimi Amerika
olur ama pek aradığını bulamaz. Bir
kere Rahmaninov Amerika’da öyle bir yer edinmiştir ki, Prokofyev her adımında onun ile karşılaştırılır. Dahası
tarzı fazla yenilikçi bulunur. (neoklasik) Bir de çalışmalarında pek başarılı
ilerleyemez. Chicago operasından bir sipariş alır, bu beste üzerinde çalışır ama eser bir türlü sergilenemez. (‘3 Portakala Aşk’ isimli operası 1921 senesinde sergilenir) Derken
Prokofyev’in canına tak ederek, kendisini Paris’e atar. (1920) Tebdili mekanda ferahlık
vardır, haklıdır...
Seçim doğrudur bu sefer. Hem Avrupalılar müziğini takdir eder, hem de oldukça elverişli bir çalışma ortamına sahip
olur. Ama bu seferde Stravinsky’nin baskın etkisi ile karşılaşır. Ruslar her
yerde, Ruslar rekabette :) Neyse bu sefer kolay pes etmez ama merak etmeyin.
Paris’te evlendiği eşi İspanyol şarkıcı Carolina Codina ile 1936 senesine kadar Paris’te
yaşar. Karı-kocanın iki erkek çocuk sahibi olurlar. Özel
hayat tamam koy cebe, ya peki kariyer ne olacak dersiniz ?
Bu dönemde çağdaş balenin
yaratıcısı Sergey Diaghilev ile tanışıklığı, bale üzerinde ki çalışmalarını artmasına da neden olur. Hatta başarılı bir bale eserine imzasını atar. The fool ya da
Chout olarak bilinen balesi Stravinsky’nin büyük beğenisini bile kazanır. Vaay :) Her şey yolunda
gibi gözüküyor aslında ama Prokofyev ülkesini çok özlemektedir. Ve evet sonunda
1936 senesinde Rusya’ya ailesi ile birlikte temelli dönüş yapar.
Külkedisi (Sindirella) Balesinden
Rusya’ya dönüş pek beklediği gibi olmaz ne
yazık ki.. Aslında iki taraflı bakmak gerek. Amerika’da Rahmaninov etkisi,
Paris’te ise Stravinsky etkisi Prokofyev’in kendisini ön plana çıkartmasını
engellemiştir. Kendi memleketinde dönemin en önde gelen Rus
bestecisi olabilecektir. Ama diğer taraftan Stalin
Rusya’sı her şeyi kontrol
altında tutmaktadır. Sanat istediği yönde
gidememektedir. Yine de Prokofyev bu durumdan az etkilenmiştir bana göre. Çünkü Prokofyev’i Prokofyev yapan tüm
eserlerini neredeyse Rusya’ya döndükten sonra bestelemiştir. Külkedisi ve Romeo&Juliet baleleri, Peter ve
Kurt çocuk eseri, Savaş ve Barış operası bu döneme ait önemli eserleridir. Lenin’in
sözlerini kullanarak, Ekim devriminin 20. Yıldönümü için bestelediği ’20.yıldönümü Kantatı’ ise politik bir eseri olarak
anılır. Baleye ve operaya olan ilgisi,
kendisinin bu alanlarda hatırlanan eserlere imza atması ile sonuçlanır.
Prokofyev’in önemli eserlerine bakıldığında tarzı
yenilikçi, gergin ritmik, ve küstah refleksli olarak yorumlanır. Piyano
eserlerinde zaman içerisinde lirizme olan eğilimi de dikkat çeker.
Peter ve Kurt
II.Dünya savaşının patlaması ile koşullar bir kez daha değişir. Ne dalgalı
dönemlerde yaşamış Prokofyev. Sanatın tutarlılığı için zor, ama çeşitlilik
için güzel bir fırsat olarak değerlendirebilir
miyiz acaba... Birde güzel olanı II.Dünya Savaşı dönemi Bolşeviklerin kontrolü
azaltmış olmaları.. Savaş sırası
çıkan her beste ile uğraşamayacaklarına göre, bestecilerin rahatladıkları bir
dönem olduğu kesin. Fakat ne yazık ki Bolşeviklerin baskıları ve savaş koşulları
Prokofyev’in sağlığını çok kötü şekilde
etkiler. 1941 senesinde ciddi bir kalp krizi geçirir ve bu sağlığının giderek aşağı doğru gideceği yolun sadece başıdır. Ama güzel haber. Prokofyev aynı dönemde karısından
ayrılarak yeni bir ilişkiye girebilecek
kadar da iyi hissediyordur kendisini. Hem de kendisinden oldukça genç, 25 yaşındaki yazar Mira Mendelson ile !! Mira’ya yazık olmuş demeden geçemeyeceğim,
Prokofyev’in sağlığının en kötü olduğu döneme
denk gelir kendisi.
Savaş sonrası S.S.C.B komünist partisinin Prokofyev, Şostakoviç, Haçaturyan gibi bestecilerin ve eserlerinin
burjuva biçimciliği yapması ve
halkçı olmayan eğilimler taşıması suçlamaları ile yasaklılar listesine girmeleri ise
Prokofyev’in sağlığının taşıyamayacağı son darbedir. İlk kalp
krizi sonrasında gelen 12 sene Prokofyev için pek keyifli geçmez.
Prokofyev 1953 senesinde Stalin ile
aynı gün hayata veda eder. Bu tesadüf Prokofyev için acı bir olaydır. Prokofyev
maalesef, Stalin’in ölümünden sonra baskı rejiminin azalmasını ve bestecilerin
yasaklılar listesinden çıkarılmalarını görecek kadar şanslı olamamıştır.
Moskova’yı ziyaretinizde Prokofyev’i de görmek isterseniz, kendisini
Novodevichi mezarlığında ziyaret
edebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder