25 Nis 2014

Modern Klasik Prokofyev

Klasik besteciler, daima klasik kalacak diye bir kural yok ya. 20. Yüzyıl Rus bestecileri buna en güzel örnek bence. Netice de Rus bestecileri, sürekli yenilik arayışı içerisinde olan ve kendini bulmaya çalışan bir müzik kültürünün insanları. Bestelerini Batı kültüründen ayırmak ile başlayan akım, hep ‘farklılaşma’ arayışı içerisinde olmak şeklinde devam etmiş bana kalırsa.

İşte Sergey Prokofyev’de bu isimlerden biri. 20 yüzyılın önemli bestecilerinden biri olan Prokofyev aynı zamanda piyanist, senfonici ve başarılı bir operacı olarak adından bahsettirir. Hem klasik, hem modern eserler vermesine rağmen ‘modern besteciler’ sınıfına dahil.

Hayatına gelirsek.... Aslında Çarlık Rusya’sı döneminde dünyaya gelen Prokofyev, klasik Rus bestecileri gibi başlar hayatına. Bugün Ukrayna sınırlarında bulunan Sontsovka Rus köyünde 1891 senesinde dünyaya gelir. Anne piyanist, baba zengin bir ziraat mühendisi. Anlayacağınız hem eğitmeni, hem finansörü var kendisinin ta doğuştan :) Ortam henüz rahat. Dolayısıyla 5 yaşındayken annesinden piyano dersleri alarak müzik eğitimine başlar. Belki ‘dahi’ çocuk olduğunu söylememiz zor ama gerçekten yetenekli bir çocuk. Daha küçücük yaşlarından kendisine ‘Küçük köpek yavruları’ ismini verdiği bir not defteri edinir ve beğendiği müzik temalarını not etmeye başlar.  Babasından ise satranç öğrenir. Satranç Prokofyev’in hayatındaki ikinci önemli ilgi alanı olarak kalacaktır.

Annesi ile sık sık St. Petersburg ziyaretleri yapar. Bu sayede sergilenen her yeni Rus eserini izleme, dinleme imkanı bulur. Dahası içerisinde bulunduğu müzik ortamları, önemli isimler ile tanışmasını sağlar. İşte bu ziyaretlerden birinde tanışır Aleksandr Glazunov ile. Sene henüz 1904, Prokofyev 13 yaşında ama Glazunov Prokofyev’in yeteneğinden inanılmaz etkilenir. Kafasına takmıştır artık, Prokofyev konservatuarda okumalıdır. Aileyi ikna eder ve Prokofyev St. Petersburg konservatuarına giriş yapar. Rusya’nın hala müzik alanında önemli bir dönemidir. Rimski-Korsakov öğretmeni olur, daha 17 yaşındayken konser verecek imkanlar sunulur. İlk konserine ise piyanist olarak çıkar. 10 sene süren eğitimini gerçekten çok yüksek dereceler ile bitirir. Hatta bitirme projesi olan eseri ile Rubinstein ödülü kazanır, hediye olarak ise bir piyano alır. Hediyenin başka ne olmasını bekleyebilirdik ki zaten.... Eğitimi uzun sürmüş olabilir Prokofyev’in ama isminin mezun olduğu zaman bilinmesi buna değdiğinin ispatı.

İddialı bir kişilik Prokofyev. Okul döneminde arkadaşları tarafından kibirli ve aykırı olarak değerlendirilirmiş. Hatta müzik çevreleri tarafından ‘müzik isyancısı’ şeklinde adlandırılmış. Çalışmalarında ısrarcı, sonuca odaklı olması da neden başarılı olduğunu gösteriyor. Çalışma hırsı onu kariyeri ile alakalı cesur kararlar almak konusunda da çok cesaretlendirmiş bence.

Örneğin mezuniyet sonrası Rusya için kötü bir zaman birimidir. Ekim devrimi gelir çalar kapıyı. Aslında Prokofyev’in Bolşeviklere kin güttüğünü söylemek zor. Şöyle ki, devrim geliyorsa her alanda geliyordur diye heyecanlanır Prokofyev. Müzik ve sanat ortamı da bambaşka olacaktır ona göre. Ama pek öyle olmaz. Hatta bırakın sanat devrimini, yenilikçi, deneysel müziğini rahat çalışamayacağını fark eder. Çözümü ise ülkesini terk etmekte bulunur.


İlk seçimi Amerika olur ama pek aradığını bulamaz. Bir kere Rahmaninov Amerika’da öyle bir yer edinmiştir ki, Prokofyev her adımında onun ile karşılaştırılır. Dahası tarzı fazla yenilikçi bulunur. (neoklasik) Bir de çalışmalarında pek başarılı ilerleyemez. Chicago operasından bir sipariş alır, bu beste üzerinde çalışır ama eser bir türlü sergilenemez. (‘3 Portakala Aşk’ isimli operası 1921 senesinde sergilenir) Derken Prokofyev’in canına tak ederek, kendisini Paris’e atar. (1920) Tebdili mekanda ferahlık vardır, haklıdır...

Seçim doğrudur bu sefer. Hem Avrupalılar müziğini takdir eder, hem de oldukça elverişli bir çalışma ortamına sahip olur. Ama bu seferde Stravinsky’nin baskın etkisi ile karşılaşır. Ruslar her yerde, Ruslar rekabette :) Neyse bu sefer kolay pes etmez ama merak etmeyin. Paris’te evlendiği eşi İspanyol şarkıcı Carolina Codina ile 1936 senesine kadar Paris’te yaşar. Karı-kocanın iki erkek çocuk sahibi olurlar. Özel hayat tamam koy cebe, ya peki kariyer ne olacak dersiniz ?


Bu dönemde çağdaş balenin yaratıcısı Sergey Diaghilev ile tanışıklığı, bale üzerinde ki çalışmalarını artmasına da neden olur. Hatta başarılı bir bale eserine imzasını atar. The fool ya da Chout olarak bilinen balesi Stravinsky’nin büyük beğenisini bile kazanır. Vaay  :) Her şey yolunda gibi gözüküyor aslında ama Prokofyev ülkesini çok özlemektedir. Ve evet sonunda 1936 senesinde Rusya’ya ailesi ile birlikte temelli dönüş yapar.


Külkedisi (Sindirella) Balesinden

Rusya’ya dönüş pek beklediği gibi olmaz ne yazık ki.. Aslında iki taraflı bakmak gerek. Amerika’da Rahmaninov etkisi, Paris’te ise Stravinsky etkisi Prokofyev’in kendisini ön plana çıkartmasını engellemiştir. Kendi memleketinde dönemin en önde gelen Rus bestecisi olabilecektir. Ama diğer taraftan Stalin Rusya’sı her şeyi kontrol altında tutmaktadır. Sanat istediği yönde gidememektedir. Yine de Prokofyev bu durumdan az etkilenmiştir bana göre. Çünkü Prokofyev’i Prokofyev yapan tüm eserlerini neredeyse Rusya’ya döndükten sonra bestelemiştir. Külkedisi ve Romeo&Juliet baleleri, Peter ve Kurt çocuk eseri, Savaş ve Barış operası bu döneme ait önemli eserleridir. Lenin’in sözlerini kullanarak, Ekim devriminin 20. Yıldönümü için bestelediği ’20.yıldönümü Kantatı’ ise politik bir eseri olarak anılır.  Baleye ve operaya olan ilgisi, kendisinin bu alanlarda hatırlanan eserlere imza atması ile sonuçlanır. Prokofyev’in önemli eserlerine bakıldığında tarzı yenilikçi, gergin ritmik, ve küstah refleksli olarak yorumlanır. Piyano eserlerinde zaman içerisinde lirizme olan eğilimi de dikkat çeker.

Peter ve Kurt 

II.Dünya savaşının patlaması ile koşullar bir kez daha değişir. Ne dalgalı dönemlerde yaşamış Prokofyev. Sanatın tutarlılığı için zor, ama çeşitlilik için güzel bir fırsat olarak değerlendirebilir miyiz acaba... Birde güzel olanı II.Dünya Savaşı dönemi Bolşeviklerin kontrolü azaltmış olmaları.. Savaş sırası çıkan her beste ile uğraşamayacaklarına göre, bestecilerin rahatladıkları bir dönem olduğu kesin. Fakat ne yazık ki Bolşeviklerin baskıları ve savaş koşulları Prokofyev’in sağğını çok kötü şekilde etkiler. 1941 senesinde ciddi bir kalp krizi geçirir ve bu sağğının giderek aşağı doğru gideceği yolun sadece başıdır. Ama güzel haber. Prokofyev aynı dönemde karısından ayrılarak yeni bir ilişkiye girebilecek kadar da iyi hissediyordur kendisini. Hem de kendisinden oldukça genç, 25 yaşındaki yazar Mira Mendelson ile !! Mira’ya yazık olmuş demeden geçemeyeceğim, Prokofyev’in sağğının en kötü olduğu döneme denk gelir kendisi.

Savaş sonrası S.S.C.B komünist partisinin Prokofyev, Şostakoviç, Haçaturyan gibi bestecilerin ve eserlerinin burjuva biçimciliği yapması ve halkçı olmayan eğilimler taşıması suçlamaları ile yasaklılar listesine girmeleri ise Prokofyev’in sağğının taşıyamayacağı son darbedir. İlk kalp krizi sonrasında gelen 12 sene Prokofyev için pek keyifli geçmez.

Prokofyev 1953 senesinde Stalin ile aynı gün hayata veda eder. Bu tesadüf Prokofyev için acı bir olaydır. Prokofyev maalesef, Stalin’in ölümünden sonra baskı rejiminin azalmasını ve bestecilerin yasaklılar listesinden çıkarılmalarını görecek kadar şanslı olamamıştır. Moskova’yı ziyaretinizde Prokofyev’i de görmek isterseniz, kendisini Novodevichi mezarlığında ziyaret edebilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder