Ben blogumu yazmaya başladığım dönemde sizlere ilk olarak en keyif aldığım, eğlenceli bulduğum eserlerden
bahsederek giriş yapmıştım. Az göz boyama, az işin en basit kısımları
ile ısındırma :) Bunlardan ilki Haçaturyan’dan Maskeli Balo iken, ikincisi
Kabalevski’den Komedyenler süiti ve bu süitin en önemli bölümü Galop idi. Bunca
zaman geçmiş, size bi Kabalevski’nin hayatını yazamamışım. Fark eder etmez,
olaya el attım. Bugün Kabalevski’den kısaca bahsetme günüdür…
Kabalevski, aslında Sovyet döneminin en önemli isimlerinden biri. Neden
derseniz, Çarlık döneminden Sovyet dönemine geçerken yaşanan darbeler, dökülen
kanlar ve sonrasında içine girilen sıkı yönetim insanları canlarından bezdirmiş durumdaydı. Bir de
sanatçı olduğunuzu düşünün. Daha da fena. Yaşamanız, yaratmanız
lazım. Gelip birileri işinize karışır, nasıl eserler yaratmanız gerektiğini söylerse, yüksek
ihtimal kaçar gidersiniz. Zaten bir çok Rus bestecide bu dönemde aynen böyle
yapmış. Bu
nedenle Kabalevski gibi ülkesinde kalan, üstüne üstlük Sovyet yönetimini
ürettikleri ile mutlu edebilen isim o kadar az ve değerlidir ki….
Kabalevski yönetim ile arasını o kadar iyi tutar ki, Sovyet otoriteleri
kendisinden Sovyet sanat vizyonunu en iyi yansıtan isim olarak bahseder. Dahası
3 kere Stalin ödülü ve birçok diğer ödül ile ödüllendirir.
Aslında Kabalevski’nin bu kadar iyi uyum sağlayabilmiş olmasının nedeni, komünizme
az yatkın olması da olabilir elbette. Neden derseniz; nedeni bana kalırsa daha doğdu günlerde gizli… 30 Aralık 1904 senesinde yani Rusya’nın için için kaynadığı günlerde dünyaya
gelen Kabalevski, 5 Ocak 1905 yani Rusya’da ‘Kanlı Pazar’ olarak anılan
devrimin önemli bir gününde vaftiz edilir. Matematikçi bir babanın oğludur ve babası oğlunun da matematikçi
olmasını ister. Tabi ki istenen olmaz ve oğlu bırakın sadece müziği, hem şiire hem resme de ilgi
duyar.
Ancak 1918 senesinde ailesinin Moskova’ya taşınması ile ana
konusunu seçer. Skriyabin müzik okulunda başladığı eğitimine, 1925
senesinde Moskova Konservatuarında devam eder. 4 sene içerisinde mezun olur ama
okuldan bir daha ayrılmaz. 1932 senesinde Profesör olduğu konservatuarda ders
vererek geçirir hayatını.
Bestecilik her daim devam etmesine eder. Ama piyanistlik Kabalevski’nin son
derece keyif aldığı bir konudur. Bir diğer ilgi konusu olan
sessiz film ve tiyatroları da, piyanistlik ve bestecilik ile birleştirince Kabalevski
hayattan başka ne isteyebilir ki... Eğitimi döneminde bir
sessiz tiyatroda piyanist olarak çalışır, film ve tiyatro oyunları için besteler yapar.
Bu arada yine bu dönemde bestelediği I.Piyano Konçertosu ile ismini duyurarak, Sovyet dönemi
bestecileri arasına katılır.
Kabalevski’nin bir diğer ilginç özelliği daha vardır. Diğer tüm Rus
bestecilerinden daha farklı bir noktada çocukları müzik ile kaynaştırmak arzusundadır.
Yani çocuklar için beste yapmaktan bahsetmiyorum sadece. Elbette beste yapar.
Hem de her yaş grubu için ayrı ayrı parçalar besteler. Ama esas
çocukların müziği anlayarak, gerçekten içine girerek dinlemelerini ister.
Bunun için eğitim programları hazırlar, dersler verir ve Rusya genelinde
bu eğitimlerin
uygulanması için çalışır. Kendisi bile bir dönem 7.sınıflara ders vererek,
örnek olmak ister. Cidden güzel eğitim programları hazırlamış, yazmış olacak ki, Amerika’da
tüm notları toparlanarak, bir kitap basılır. ‘Müzik ve Eğitim: bir besteci
müzik eğitimi hakkında yazıyor’. Çocuk eserleri de
ciddi başarılar
kazanır. Bugün hala en ünlü eseri, size bahsettiğim ‘Komedyenler süitinden
Galop’ bölümüdür ve dünyanın her yerinde çocuklar tarafından sergilenir.
Böyle bir bestecinin aynı derecede politik olması ilginçtir ama. 1940
senesinde Komünist Partisine katılınca, besteci pozisyonu da epey değişir. Hem Sovyet
bestecileri arasında lider pozisyonuna gelir, hem Sovyet bestecilerinin resmi yayını olan ‘Sovyet Müziği’ isimli derginin uzun seneler yürüteceği baş editörlüğüne getirilir, hem de Sovyet Radyo komitesinin de başkanı olur. Bu dönemde bir çok milliyetçi eser besteler. Mesela
Lenin’in 10.ölüm yıldönümü için bestelediği
‘Requiem’ veya II. Dünya savaşında işçilerin acılarını ve kahramanlıklarını vurgulayan ‘geniş anavatan’ ve ‘ateşin içine
doğru’ eserleri güzel örneklerdir. Hatta ileriki yıllarda,
‘ateşin içine doğru’ eserinin
içerisinden alınan ‘Taras’ın Ailesi’ çok üne kavuşur ve Stalin ödülü kazanan eserlerinden biri olur.
Bu arada Kabalevski'nin o kadar çok eseri var ki, hepsinden size burada bahsetmem imkansız. Ancak keman konçertosunu ben keyifle dinledim. O yüzden burada Requiem gibi bir ölü ağıtını değil, daha enerji vermesi adına onu paylaşıyorum….
Keman Konçertosu
Ülkesinde bu kadar büyük bir isim olmasına
rağmen Kabalevski, ülkesinin içerisinde bulunduğu dünyaya kapalı dönem nedeni ile, Rusya dışında çok yaygın olarak bilinen bir besteci değildir. Bir şansı, Sovyetler
birliği ve yabancı ülkeler arasındaki dostluk gelişiminin temsilcisi haline getirilmesi ve bu nedenle sıkça
seyahat edebilmesidir. Bu seyahatler özellikle Amerika’da orkestra müzikleri
ile ünlenebilmesine yardımcı olur. Oysa kendi ülkesinde vokal şarkıları, kantatlar ve operaları ile ünlüdür. Eserlerinde
hiç bir zaman maceralara atılmayarak klasik yapılara bağlı kalan Kabalevski, kariyerinin başlarında daha modern bir tarz takip eder. Ancak daha
sonraki yıllarda romantik dönem Rus bestecileri Çaykovski, Musorgski ve
Borodin’den etkilenerek, Rus temalarını daha sıkça kullanmaya başlar.
Gelelim son dönemlerine. 1987 senesinde
hayata veda eden Kabalevski, Moskova’da Novodeviç Mezarlığında yatmaktadır. Ölüm nedeni tam olarak kayıtlara
geçmemiştir . Hayatı boyunca hizmet ettiği Sovyetler Birliğinin
parçalanmasından kısa bir süre önce hayata veda etmesi tesadüf müdür bilemeyiz
ama ne yalan söyleyeyim bana sanki dünyaya Sovyet dönemi için dünyaya gelmiş ve gitmiş bir isim izlenimi
bıraktı kendisi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder